AKIL – ADALET – AHLAK

AKIL – ADALET – AHLAK post thumbnail image

Memleket Partisi olarak ülkemizi içinde bulunduğu durumdan 3A formülüyle çıkaracağız. 3A, siyasetimizin sacayaklarını oluşturmaktadır: Akıl, Adalet ve Ahlak.

AKIL: Büyük Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demiştir. Bunu günümüz Türkçesi ile ifade edecek olursak “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir.” Bilim, sorunları tespit etmek, çözüm yolları aramak için gereklidir. Bilimsel yaklaşım, keyfi kararlara, çıkarlara göre değil, olgulara göre hareket etmeyi gerektirir. Modern insanın en önemli özelliği, uzun süren Rönesans, Reform ve Aydınlanma süreçlerinin ardından aklını kullanmayı başarabilmesi ve bilimsel çözümler üretebilmesidir. Akıl ve bilimden uzaklaşmak, insanlığın kazanımlarını çöpe atmak, çözümsüzlüğe mahkum olmak anlamına gelmektedir.

Akıl’ın olmadığı yerde cehalet, yozlaşma, keyfiyet ve çıkar ilişkileri vardır. Böyle bir toplumda samimi dindarların yerini din tüccarları, gerçek siyasetçilerin yerini siyaset simsarları, saygın bilim insanlarının yerini iktidar hocaları, özgür medyanın yerini yanlı basın alır.

Akıl, herkesin yaptıklarından sorumlu olmasını gerektirir. Çünkü akılcı davranmak, davranışın sonuçlarını hesaplamak demektir. Ortadoğulu siyasetçiler ve toplumlar kader kavramını, sorumluluktan kaçmak için kullanmaktadırlar. Oysa Allah akıl-fikir vermiştir. Herkesi yaptığından sorumlu kılmıştır. Atatürk, laiklik ilkesiyle dogmaları devlet yönetiminden uzak tutmayı, aklını kullanan “fikri hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmeyi amaçlamıştır. Akılcı siyaset, toplumsal sorunlara bilimsel çözümler aramak, her alanda -sanayide, tarımda, sağlıkta, dış politikada, göçmen sorununda- toplumsal talepleri karşılayacak politikalar üretmek demektir. Devlet yönetmek, ince hesaplar gerektirir.

Rasyonel-akılcı yönetim; hukuku, bilimselliği, etkinliği ve verimliliği, katılımı, şeffaflığı, denetimi, hesap verebilirliği, yenilikçiliği, ekolojik bütünlüğü, ortak çıkarı hedefleyen yönetimdir.

Akılcı olmayan-irrasyonel ya da rasyonellik dışına çıkan bir yönetim, bu ilkelerin tam tersinin geçerli olduğu bir yönetim tarzı ortaya çıkarmaktadır. Hukuk dışılığın ve suçun yaygınlaştığı, kamu kaynaklarının verimsiz kullanıldığı, israfın yaygınlaştığı, kararları her ölçekte tek kişinin aldığı, gizli kapaklı, denetimsiz, insan, toplum ve doğaya zarar veren, kişisel çıkarlara ve hiziplere hizmet eden bir yönetim, akıl dışı, kötü bir yönetimdir.

ADALET: Yüce Atatürk’ün “Adalet mülkün temelidir” sözü bütün mahkeme duvarlarında asılı olmakla birlikte, maalesef, Devletimizi idare edenlerin bu sözün önemini anlamadıkları görülmektedir. Burada “mülk”, Devlet demektir. Yani Devletin temeli adalettir. Devlet en önce adaleti sağlamak için vardır. Adaleti sağlayamayan bir devletin temeli yoktur ve o devlet ayakta kalamaz.

Adalet, devletin yurttaşlarına karşı adil davranması demektir. Adil davranmanın ilk koşulu, bütün yurttaşların can ve mal güvenliğinin devletin korumasında olmasıdır. Yurttaş, devletinden emin olmalıdır. Adil olmanın bir diğer koşulu devletin hukuk kurallarını herkese, hiçbir ayrım gözetmeksizin eşit uygulamasıdır. Ayrımcılığın olduğu yerde adaletten söz edilemez. Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasanın 10. Maddesi, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.” demektedir. Bu ilkenin hayata geçmesi, ancak tarafsız bir adalet sistemiyle mümkündür.

Siyasallaşmış bir adli sistem, yargısıyla, kolluğuyla, savunmasıyla vatandaşların haklarını güvence altına alamaz. Hiçbir ayrım gözetmeksizin kuralları eşit biçimde uygulayamaz. Çünkü yargı, siyasal iktidarın ağır baskısı ve müdahalesi altında kalır ya da partizanca kadrolaşmayla siyasetin aracı haline getirilir. Cübbelerinde düğme yer almayan hakimler ve savcılar, siyasilerin karşısında cübbelerini elleriyle kavuştururlar.

Adaletin olmadığı yerde, devlete ve bireylere güven kalmaz. Toplumda belirsizlik ve gelecek kaygısı artar. Adalet evde, okulda, işte kısaca hayatın her alanında oksijen gibi yaşamsal önemi olan bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında insanlar, karamsar ve mutsuz olurlar. Vergisini veren, trafik kurallarına uyan, kirasını, borcunu zamanında ödeyen, askerliğin yapan, hayatını devletin yasalarına göre sürdüren yurttaşlar, yükümlülüklerini yerine getirirler. Fakat adaletsiz bir sistemde kurallara uymayanların cezalandırılmadığını, aksine ödüllendirildiklerini bilirler. Kimse böyle bir ortamda çalışmak, yaşamak ya da iş kurmak istemez.

Kötü yönetim, adaletsiz bir yönetimdir. Akılsız ve adaletsiz bir yönetim, devletin kurumsal kapasitesini azaltmakla, işleyişini bozmakla kalmaz, devleti kişisel ilişkiler ağına teslim eder. Bu ağ, tarikatların, cemaatlerin, mafyanın devlete sirayet etmesine yol açar. Liyakati tamamen ortadan kaldırır. Kamusal görevler, mevki ve makamlar, hak edenlere değil biat edenlere açılır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu “Tek Adam İktidarı” nın kaçınılmaz sonucu, kötü bir yönetim ve yozlaşmış bir iktidardır. “İktidar yozlaştırır; mutlak iktidar, mutlak yozlaştırır”. İktidarıyla, muhalefetiyle ihtiyacımız olan ilk şey, aklımızı başımıza almak ve adaleti yeniden tesis etmektir. Yargıyı, vesayetten kurtarmaktır.

Memleket Partisi iktidarında yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını, adil ve hızlı işlemesini sağlayacak bir adalet mekanizması kurulacaktır. Hakim ve savcılar objektif kriterlere göre seçileceklerdir. Hakim teminatı güçlendirilecektir. Hukukun evrensel ilkelerine göre yasalar herkese eşit uygulanacak, kimsenin ayrıcalığı olmayacaktır. Kamu görevleri, liyakate göre bütün yurttaşlara açık olacaktır. Mahkeme kadıya mülk değildir. Mevkiler, makamlar geçici, devlet kalıcıdır.

AHLAK: Herhangi bir şeyin akla ve yasalara uygun olması o şeyin ahlaka uygun olmasını garantilemez. Toplumun çoğunluğunun benimsediği gelenekler, görenekler, örf ve adetler ahlakla ilgili norm ve kuralları oluşturur. Siyasetçiler bu toplumsal normlara uygun hareket ediyormuş gibi görünmeyi severler. Bir de kamu vicdanı ve etik vardır. Etik, her yerde doğru olanı bulmayı amaçlar. Etik, bir kişiyi kendi başınayken de, hiçbir ceza ya da yaptırım tehlikesi yokken de doğruyu yapmaya, ahlaki olmaya iter. Yakalanmayacağını bilsen de çalmazsın; bir canlıya tekme atmazsın; bir ağaca zarar vermezsin. Gerçek ahlak, akıldan ve adaletten ayrı düşünülemez. İnsan hem akıllı bir varlıktır hem de ahlaki bir varlık. Çünkü yaptıkları, iyi ya da kötü sonuçlar doğurur.

Günlük hayatta, akademide, siyasette, yönetimde her yerde etik gereklidir. Çünkü bazen bir davranış mantıklı gelebilir, yasaya da uygun olabilir. Ama ahlaka uymaz. Diyelim ki bir kamu görevlisi birden fazla yerden maaş almayı kendince haklı kılabilir, yasal kılıfına da uydurabilir. Ancak insanların geçim sıkıntısı çektiği, üniversite mezunlarının işsiz gezdiği bir ülkede ne ahlaki ne etiktir. Kamu vicdanını yaralar.

Kamusal ahlak, devlet idare edilirken dikkat edilmesi gereken yasalar tarafından belirlenmeyen normları ifade eder. Örneğin bir hidroelektrik üretim tesisi yatırımının ekonomik olarak kazançlı olması ve yasalara aykırı bir durumunun bulunmaması tesisin açılmasını meşru kılmaz. Bu tesis doğaya fiziksel veya estetik açıdan zarar veriyorsa böyle bir tesisin açılması ahlaki değildir. Siyasi tercihler yapılırken ayrımcılık yapılması, nepotizm-adam kayırmacılık ahlaki değildir. Kamu kaynakları o kaynakların gerçek sahipleri arasında adil bir şekilde dağıtılmalıdır. Kamuda işe giriş sınavlarında torpil yapılması, mülakatlarda yazılı sınavda başarılı olan öğrencilerin haksız bir şekilde elenmesi ahlaka uygun değildir. Yatırımların belirli bir bölgeye yapılması, harcamaların toplum kesimleri arasında dengesiz olması veya bir kesimin yaşamına müdahale anlamına gelebilecek vergilerin konulması ahlaksızlıktır. Geleceği düşünmeden Devleti borçlandırmak, gelecek kuşakların kazançlarını bugünden tüketmek, seçim kazanmak için geçici bolluk yaratarak kamu kaynaklarını pervasızca harcamak ahlaksızlıktır. Yasaların bunları yapmak için yetki vermesi bu yapılanları meşru kılamaz. Toplumun gelişmesi, toplum içinde dayanışmanın ve bağlılığın artması toplum içindeki ahlaki normların oturmuş olması ve bireylerinin bu normlara sıkı sıkıya bağlı olmasına bağlıdır.

Ne yazık ki bugün yaşadıklarımız bunun tam tersidir. Ülkedeki yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk ile mücadele edeceği sözü ile iktidara gelen AKP, bunların her birini artırmış ve ayrıca bunlara yeni bir Y, yüzsüzlüğü, eklemiştir. Artık ülkenin 3Y sorunu yoktur, 4Y sorunu vardır. Memleket Partisi iktidarında tercih edilen politikaların, atılacak adımların sadece akla ve adalete uygun olması değil, aynı zamanda ahlaka uygun olması gözetilecektir. Etik Kurullar kağıt üzerinde kalmayacak, gerekirse etik ihlaller de hukukun kapsamına alınacaktır.